20 Mart 2017 Pazartesi

YAŞAM MOLEKÜLLERİ

blueberry yabanmersini
Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba güzel insanlar :)
Bir süredir blogla ilgilenemedim. Hayat garip, hele ki yaş 35 i geçtikten sonra daha da garipleşiyormuş, öğrendik. Yakınları kaybetmek, insanları yitirmek, şehirlerden kaçmak, doğumlar, hastalıklar ve başka türlü türlü olaylarla savrulabiliniyormuş. Neyse, şimdi nekahat dönemini de geride bıraktık, çok şükür. Artık dimdik ayaktayız, yolumuza da emin adımlarla devam ediyoruz ;)
Bugün size beslenmenin aslında sağlıkla eş anlamlı olduğunu idrak edişimden bahsedeceğim. Vücudumuza giren her bir lokmanın aslından bizi ileride nasıl bir yaşlılığın bekliyor olduğunu şekillendirdiğini öğrendim. Bugün, paketli ürünlerden radyasyondan kaçar gibi kaçıyor olduğumuzun farkındayım. Peki, ya evde yaptığımız yemekler, reçeller; pazardan aldığımız sebzeler, meyveler; mandıralardan aldığımız sütler, peynirler doğal mı?
Bir kaç örnekle bu soruya yanıt vermeye çalışayım.
Geçenlerde bir arkadaşla sohbet ediyorduk. Dayısı memleketleri Diyarbakır'da çiftçiymiş. Geçtiğimiz yaz hayatında yediği en tatlı, en mis kokulu kavuna rastlamış. O kadar beğenmişler ki, hemen çiftçiliğin mahareti ile kavunu çekirdeğinden yeniden yetiştirmeye karar vermiş. Neticede çiftçi adam, toprağı da, tohumu da, ekmeyi de biçmeyi de en güzel o bilir. Velhasıl, çekirdekleri gerekli uygulamaları yaparak tarlasının bir köşesine ekmiş. Gel gelelim filizlenen kavun, vermiş meyvelerini. Fakat, meyve ne yazık ki o bal gibi kavun değil, bildiğiniz yaban hıyarı çıkmış. Bildiğiniz koca kofti bir hıyar arkadaşlar. İnanabiliyor musunuz? Yani işin özü, çiftçi bile elindeki mahsülün devamını getiremiyor, her sezon yeniden hazır mamül alıyor ya da tek sezonluk fide alıp dikiyor. Rezalete buyurun.
noni fruit nitrit oksit
Bir diğer örnek de yine annemin Urla'daki bahçesinde yaşanıyor. Annem domatesti, biberdi, kabaktı, patlıcandı, karnabahardı aklınıza ne gelirse yetiştiriyor. Ve fakat, sezon bitiyor, devamı gelemiyor. Çok hızlı bir şekilde mahsül veren fideler hem hemencecik ölüyor, hem de ürünlerde ne koku var, ne de küçüklüğümüzün tadı. Şimdi, çiftçisi emeklisi, bu memleketin tarlasına ektiğini bir daha yiyemiyorken hangi tohuma, hangi toprağın verimine, hangi suyun mineraline ORGANİK diyebiliriz ki? Dünya sağlık örgütü barın barın bağırıyor. Toprak bitti, hava kirli, sular çekiliyor diye. Ozonda hala koca bir delik, egzos dumanı, bacaların isi, sanayinin pisi derken DÜNYA ÜZERİNDE DOĞALLIĞI KORUNAN 1 M2 TOPRAK KALMADI. Gözünüz aydın.
Duyduklarımın üzerine bir de yaşadıklarım eklendi. Babam kadar sevdiğim kayınpederimi akciğer kanserinden kaybettik. Hem de ayakta, sapasağlam girdiği hastaneden 16 gün sonra naaşı ile ayrılarak veda ettik kendisine. Eskiden, ben çocukken, hatırlıyorum da konu komşu beş çayına toplanırdık evlerde. Herkes teeee uzaktaki, hatta dıdısının dıdısının dıdısının tanıdığı 80 yaşındaki dedenin ya da ninenin kanserden vefat ettiğini falan anlatırdı öyle kulaktan dolma. Biz de vah vah, tüh tüh der geçerdik. Aradan sadece 20-30 sene geçti, bugün hangimizin ailesinde bir kanser vakası yaşanmıyor? Hangimiz bir yakınını kanserden yitir miyor? Ya kalp krizi? Aynı rengin laciverti değil mi? Peki ya çocuklarımız? Bağışıklık sistemi, adı batasıca, her kış ayrı bir virüs, her bahar ayrı bir mikrop, bakteri yiyip tüketmiyor mu yavrularımızı? Aşılar da kar etmiyor. Garip garip adları var salgınların. Üstüne bir de eski salgınlar hortladı; yok kızamıktı yok su çiçeğiydi.
Soruyorum size beyler bayanlar: NEREYE GİDİYOR SAĞLIĞIMIZ?
omega3 omega 3Obezitede tüm ülkeler yarış içerisinde. Neden? Yemek yiyoruz, ama 2 saat sonra yeniden acıkıyoruz. Yiyoruz yiyoruz doyamıyoruz. Yediklerimiz gerçek BESİN değil çünkü. Bir araştırma der ki, 1985 senesinde Türkiye'deki bir elmadan alınan vitamini, 1998 senesinde ancak 5 elmadan temin edebilir hale gelmişiz. Bir insanın ihtiyacı olan OMEGA3 ü alabilmesi için günlük 3 kg ceviz ya da 13 kg hamsi tüketmesi gerekiyormuş. Nerede organikgiller peki? Yok. Hepsi fasafiso.
Ben uykudan kendimi alamıyordum şu geçtiğimiz aya kadar. Akşam saat 10 yatağa kon, sabah 7 de sürünerek kalk. Oğlanı okula götür geri gel vur kafayı teee 12 lere kadar yine uyu 3-4 saat. Doyamıyorum uyumalara. Neden? Metabolizma yavaş, beden ve organlar besinlerden ihtiyacı olan elementleri karşılayamıyor. Hormonlar doğru dürüst salgılanamıyor, ruh hali diplerde, mutsuzluk, depresyon, anksiyeteler, daha yazayım mı? İçinize fil oturdu değil mi?
durun canım, hemen yerleşmesin o fil. Dünyada güzel gelişmeler de oluyor. Bilim sağolsun. İnsanoğlu kendi pisliğini yaşayacak başka yer olmadığını anladıkça yine kendi temizlemeye çalışıyor. Elbette bizden değil de, teknolojiye ve bilime gereken önemi veren ülkelerden çıkıyor çözümler yine.
Bakın, dünyanın ekvator hattında kuraklık, açlık, savaşlar, bereketsizlik süregelsin; soğuk iklimlerde hala sapasağlam yaşayan kabileler ve bozulmadan tohumunu geleceğe aktarabilen vahşi meyveler ve sebzeler var. Bu ulaşamadığımız tüm değerli vitamin, mineral, antioksidan, folik asit ve en önemlisi 1998 de YAŞAM MOLEKÜLÜ adı verilerek keşfedenlere NOBEL ödülü kazandırmış olan NİTRİT OKSİT bilim ile buluşunca elimizin altına kadar gelebiliyor. Hayatımın kalitesini değiştiren, beni yeniden uykunun pençesinden kurtaran, bağışıklığımı güçlendiren, fazla yağlarımdan ve ödemlerimden beni kurtaran, kısacası bana KALİTELİ GENÇLİĞİMİ yeniden kazandıran bu değerlere bir tesadüfle, ya da tesadüf yoktur diyorsanız kuvvetli isteğimle ulaştım. Şimdi benim gibi tüm sevdiklerim de bu şifadan nasibini alıyor. Oğlum dahil tüm ailem ve yakın arkadaşlarım benimle birlikte güçlendi, düzeldi. Zaten sigaraydı, şehirin pisliğiydi, stresti bizi karartıyor, bari vücudumun benim kontrolümde olmayan işleyişine bir saygı duyayım, bir destek vereyim, bir omuz atayım diyorsanız tıpkı benim yaptığım girişimde bulunun ve İŞTE TAM BURAYA tıklayın mouseu, Hatta şuracıktan da bir video izleyin derim, bakın neler ne işler görüyor bedenimizde? İnceleyin, araştırın, okuyun, sorun, bana yazın, bilenlere danışın, doktorunuza koşun (ticari kazanç elde eden ve hipokratı iplemeyen bir doktorunuz olmadığını umud ederek diyorum bunu) ve deyin ki: ''Yahu! Bu bu nedir bu? Gerçekten bu kadar doğal olup da bu kadar çok işe yarayabilen ve bu kadar çabuk etkili olabilen bir cevher olabilir mi?'' Lütfen her reklama, her çığırtıya kulak asmayın.  Profesör olup da ''tatlı yemeyin, su içmeyin, balık tüketmeyin'' diyen her zat-ı muhtereme secde etmeyin, siz şu anda bu satırları okuyorsanız, internet denen çağın bilgi deposunu da okuyabiliyorsunuz demektir. Aynı şekilde, her tü kakaya da amenna etmeyin, bizzat kendi adınızı soyadınızı yazsanız bile en az 3-4 sayfa şikayetvar metnine rastlarsınız. Bir baş ağrısı neden olur yazsanız google sizi ileri evre kansere kadar sürükler. Olumlu olumsuz yorumlarla değil, kulaktan dolma sözlerle de değil, AKLINIZ, SAĞDUYUNUZ ve BİLGİ OKUMA KABİLİYETİNİZ ile hareket edin. Soru sorun, lütfen! Bana ya da bir bilene sorular sorun, neyin faydalı neyin faydasız olduğunu ne komşunuz, ne arkadaşınız ne de işin sadece mangırında olanlar bilebilir. Sadece yaşanmış tecrübeleri olanlar ve gerçek dostlar, gerçek bilenler, sevmeyi ve bilgiyi paylaşmak için çıkar gütmeyenler bilir.
Yazımda açık link vermiyorum. Marka, ürün, isim, şahıs adı kullanmıyorum. Gerçekten faydaya ihtiyacı olana faydaya ulaşabileceği bir kapı aralıyorum sadece. Elimi uzatmaya gayret ediyorum güzel insanlar. Yazıma rahatsızlık vermeden gömüyorum hayatımı düzenleyen ve ulaştırmak, yaymak istediğim sağlık kaynağını.
PS: Keşke sevdiklerimi yitirmeden evvel de tanışmış olsaydım bu kaynakla...

SAĞLIK ŞU FİZİKSEL DÜNYADA ELİMİZDEKİ TEK VARLIĞIMIZ. KAYBETMEDEN EVVEL KORUMAYI BİLELİM. LÜTFEN KENDİNİZE DİKKAT EDİN, SAĞLICAKLA KALIN. SİZİ SEVİYORUM.