21 Eylül 2017 Perşembe

Doğal Cilt Bakımı Ürünleri Neler İçermeli?

… Zamanında biz ufacıkken annelerimizin yaptığı tek doğal kür, çoban salatası yapımından sonra çöpe atılmadan evvel yanaklara ve alına yapıştırılan salatalık kabuklarından ibaretti…

Cildimiz, vücudumuzdaki en büyük organımız. Bedenimizin tüm iç dünyasını örten, organları dış etkilerden, güneş ışınlarından, hava kirliliğinden, darbelerden koruyan ve dolayısıyla da hayatta kalabilmemizi sağlayan en önemli parçamız.
cilt bakım seti
Cildi, sadece bir kozmetik parçamız olarak görmek büyük bir yanılgıdır aslında. Derimizde oluşacak rahatsızlıklar, çetin doğa koşullarında bizi koruyan kamp çadırımızın yıpranması kadar olumsuz etkiler yaratır. Peki, bu kadar önemli bir organı nasıl daha sağlıklı yapabilir, nasıl koruyabiliriz?
Günlük hayatımızda giydiğimiz kıyafetlerle aslında cildin bedenimizdeki kısmını koruyabiliyoruz. Ancak, yüz ve boyun bölgemiz her gün dış etkilere maruz kalıyor. En fazla ürün çeşidinin kozmetik ve dermatolojik alanlarda bulunuyor olması da bu nedenledir.
Hepimizin evinde devamlı olarak kullandığı bir takım kremler, serumlar, maskeler ve temizleme ürünleri vardır. Peki ama, bu ürünlerin içerikleri ne derece sağlıklı? Ne kadar doğal? Yapılandırma ve onarma etkilerinin yanında olumsuz etkiler yaratacak maddeler de içeriyorlar mı? İşte tüm mesele bu.
Bağımsız araştırmalar ve laboratuar çalışmaları sonucunda, cildi olması gereken en sağlıklı duruma getirebilmede en etkili doğal bitkiler yıllar geçtikçe bir bir keşfediliyor, kullanılıyor ve doğal ürünlerin önemi daha çok anlaşılıyor. İçeriğinde neredeyse tamamen sentetik üretim ve kimyasal bileşenler bulunan pek çok ucuz raf ürünü de hala ayakta elbette. Fakat, tüketici bilinci arttıkça, hem ürünlerde arka etiketler ve içindekiler kısımları daha çok incelenir hale geldi, hem doğal ve organik ürünlerinin kıymeti anlaşıldı. Hatta, artık hayvanlar üzerinde test edilmiş ürünlerin üretilmesine, kullanılmasına ve satılmasına karşı kitlesel toplum hareketleri oluşmaya başladı.
Bizim artık etiketlerde görmek istemediğimiz bazı kimyasallar var. Paraben, Petroleum, Sülfat ve Sülfitler, Phtalatlar, Triclosan, Gluten, Mineral yağlar, Sentetik renklendiriciler ve parfümler bu listenin üst sıralarında yer alıyor. Peki, bu konuda artık çoğumuz bilinçliyiz. Bu harika! İyi de, her gün bir uzman çıkıyor ve şu bitki özü cilde faydalı, bu çiçeğin yağı sivilceyi geçiriyor, şu meyveler yaşlanmayı geciktiriyor gibi çeşit çeşit açıklamalar yapıyor. ‘’Yahu, biz hepsini uygulamaya kalksak, ev manava, aktara döner.’’ dediğinizi duyar gibiyim. Evet, çok da haklısınız. Zira, zamanında biz ufacıkken annelerimizin yaptığı tek doğal kür, çoban salatası yapımından sonra çöpe atılmadan evvel yanaklara ve alına yapıştırılan salatalık kabuklarından ibaretti. Peki, sonra ne oldu da milyonlarca bitki, meyve, sebze sanki ilk kez filiz vermişçesine keşfedildi, uygulandı ve işlenmeye, paketlemeye ve evlerimize girmeye başladı?
Yıllar geçtikçe, sanayileşme arttıkça, insan nüfusu çoğaldıkça, trafik, hava kirliliği, zehirli atıklar, zirai ilaçlar ve sayamayacağım kadar çok kötü şey hızla arttı ve toprak artık saflığını, anaçlığını yitirdi. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir açıklamada, yediklerimizin besin değerlerindeki acı kayıplar aşağıdaki tabloda gözler önüne serildi…

Besin olarak vücudumuza aldığımız bu ürünlerden kanımıza ne fayda sağlıyoruz ki, bir de cilt için fayda sağlayalım, değil mi? Kısacası, artık posa tüketiyoruz diyebiliriz.
 Fakat, bazı özel coğrafyalarda yetişen bir takım vahşi meyveler, sebzeler var. Buzul ikliminde hayatta kalmayı başaran, insanların henüz kirletemediği tropik topraklarda yaşamlarını bozulmadan sürdürebilen o nadide doğal armağanları sizler için inceleyip derledim.


18.yy da aşılama ile ilk kez İsviçre’de üretilen bu ekşi ve özel elma tamamen organik olmasına karşın aylarca çürümeden, bozulmadan, pörsümeden saklanabiliyor. Pürüzsüz ve parlak bir kabuğa sahip. Son yıllarda bilim insanlarının yaptıkları klinik çalışmalar, İsviçre elmasının kök hücrelerinden faydalanarak, doğal anti aging, yani yaşlanma ve kırışıklık karşıtı içerikler elde etmeyi başardılar. Haberlere göre, bu kök hücre ile üretilen doğal cilt kremlerinin en kıdemli müşterilerinden birisi de, ABD eski başkanı Obama’nın eşi Michelle hanımmış. Eeee, ne de olsa bizlerin de yıllarca televizyonlarda izlediğimiz first lady, gerçekten de yitirmediği güzelliği, parlak, sağlıklı ve gergin cildi ile gözlerimizin önünden hala gitmiyor.

VAHŞİ ALASKA YABAN MERSİNİ
Burada bir noktaya değinmek istiyorum. Yaban mersini ülkemiz dahil pek çok ülkede yetişiyor. Fakat, Alaska’da -50 derecelerde dahi binlerce yıldır yapısını bozmadan, besin değerlerini düşürmeden yaşama meydan okuyan vahşi yaban mersini, diğer türlerden çok daha yüksek antioksidan değerlerine sahip. Bu nedenle, sadece dahili olarak besin takviyelerinde değil, aynı zamanda cilt bakım ve onarım ürünlerinde ve dermatoloji alanında pek çok ilaçta da kullanılıyor.
Biz ilaçları sevmiyoruz, çünkü raf ömürleri ve kullanılan kimyasallar nedeni ile faydasından çok yan etkisi oluyor ilaçların. Ancak, konumuz doğal cilt bakımı olunca, vahşi Alaska yaban mersini kesinlikle olmazsa olmazlardan. Cildin yapılanması ve kendini onarmasında, kırışıklıkların durdurulması ve gerilemesinde, cilt hasarlarının ve pürüzlerin onarılmasında, gözenekleri sıkılaştırma ve hücreleri beslenmesinde müthiş etkili bir bileşen.

NONİ MEYVESİ (HİNT DUTU)
Bu özel meyve ile ilgili daha evvel de bir yazı yazmış ve çok daha geniş kapsamlı anlatmıştım. Dilerseniz şuracıktan ulaşabilirsiniz. Ama, bugün Noni meyvesinin cilde olan katkılarından bahsedeceğim.
Noninin en muhteşem özelliği, yaşam molekülü dediğimiz NO (Nitrit Oksit) üretimine faydaları. Yeni kök hücre teknolojisi sayesinde, noni kök hücrelerinden faydalanılarak üretilen doğal içerikli cilt ürünleri, ciltte hızlı onarım, hücre yenileme, gözenekleri sıkılaştırma, geç iyileşen yara izleri ve hatta yanık lekelerinde bile tamir edici özelliklere sahip. Noni özütü, Çin tıbbında akapunktur noktalarında masaj ile tedavilerde kullanılıyor. Ayrıca, kronik ağrılı bölgelerde, kemik hasarları, kırık ve çatlaklarda dahi lokal uygulamalar ile güçlü bir iyileşme sağladığı bilimsel olarak kanıtlanmış. Düşünsenize, kemiklere kadar etki eden bu nadide meyve, cildimize neler yapmaz ki?

MERCİMEK
Haydaaaa! Dediğinizi duyar gibiyim J Evet, evet! Doğru duydunuz, mercimek. Yani bizim kara şimşek diye bildiğimiz, hemen hemen her Türk ailesinin tenceresinde sık sık pişen mercimek. Mercimek, zengin içeriği ile cildinizin canlı, parlak ve nemli kalmasına yardımcı oluyor. B vitamini, A vitamini (betakaroten), demir ve protein yönünden oldukça zengin olan bu güzelim baklagil, aslında mükemmel bir cilt bakım ürünü. Ayrıca yüksek oranda folik asit de içeriyor. Bilirsiniz, hamilelik dönemlerinde artık doktorların muhakkak önerdiği folik asitten bahsediyoruz. B vitamini yönünden zengin olduğu için, cildin nem tutan bariyerlerini güçlendiriyor. İçeriğindeki zengin demir ile hücre yenileme, RNA ve DNA yapılandırma ve enzim üretimine destek oluyor. Cildin yağ oranını dengeliyor. Fazla yağlı ciltlerde yağ azaltırken, kuru ciltlerde nem tutulumu ile kuruma etkilerini azaltıyor. B vitamini ile cilt kızarıklığı sorununa da doğal bir şifa görevi görüyor.

KARPUZ
Ahhhh, senenin son karpuzunu da yedik. Neyse, bilim dünyası mevsimlik olayını da çözüme kavuşturuyor ve cilt ürünleri için doğal çözümler üretiyor. Karpuz, neredeyse lif yönünden en zengin meyve. Cildin esnekliğini geri kazandırma konusunda karpuz, tam bir lokman hekim. Ayrıca içerdiği Likopen ile de zengin bir antioksidan kaynağı. Yorgun ciltten toksinleri uzaklaştırarak, tenimize daha parlak, canlı ve neme doymuş bir görünüm kazandırıyor. Karpuz aynı zamanda zengin bir A vitamini kaynağı ve UV ışınlarına karşı koruyucu bir görevi de severek üstleniyor.

ŞERBETÇİ OTU

Harika bir cilt ürünü. Osmanlı’dan günümüze şifalı bitkiler sınıfında her daim kullanılan bir bitki Şerbetçi otu. Çok yüksek antioksidan etkisi vardır, antienflamatuar (iltihaplanmayı öleyici) özelliklidir, antibakterialdir, cilt lekeleri oluşumunu önler, fazla damarlanmalara mani olur, yaşlanma etkilerine karşı çok etkilidir, anti kanserojen, mantar önleyici ve virüslere karşı koruyucu özelliktedir. Özellikle sorunlu cilt tiplerinde ecza sektörü ve kozmetik sektörü bu şifalı bitkiden çokça faydalanır. Egzama, atopik dermatit, kızarıklık, cilt kuruluğu, deri enfeksiyonları, güneşin oluşturduğu hasarlar ve daha pek çok alanda onarıcı etki göstermekte. Bir yandan da ciltte yüksek oranda yatıştırıcı etkisi vardır.  İçeriğinde ise alfa ve beta asitler, protein, lipitler, pektin, aminoasit ve uçucu yağlar bulunuyor.
Bir dip not: doğal bir göğüs büyütücüdür. Pek çok farklı kaynaktan bu konuda da bilgi edinebilirsiniz. Konumuz cilt bakımı olduğundan burada anlatmayacağım, ama bu özelliği ile ilgili ilerleyen zamanlarda yeniden bir yazı hazırlayabilirim ;)

SABUN AĞACI MEYVESİ
Biliyorum, pek çoğunuz bu ismi benim gibi ilk kez duyuyorsunuz, ancak bu ağacı özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşayanlar çok çok iyi bilirler. Mis gibi kokusu sokaklar boyu yayılır bahar aylarında. Esas vatanı Güney Amerika. Gül ağacı ailesine ait olduğunu da belirtmeliyim, ki güzel kokusu zaten ailesine yakışır bir fert olduğunun da kanıtı. 
Aslında görsel ve aromatik özelliklerinin yanı sıra, çok da faydalı bir cilt dostu. Meyvelerinden elde edilen özütler, anti bakteriyal özellikte, cilt kuruluğunu önlüyor, hasarları onarıyor, topuk çatlaklarının tedavisinde yüz yıllardır kullanılıyor. Adından da anlaşılacağı üzere en önemli özelliği hijyenik etkisi. Cilt temizlemede ve gözenekleri açmada doğal bir iksir adeta. Pek çok sabun, şampuan ve deterjan bileşenlerinden birisi Sabun ağacı, ama doğal cilt bakım ürünlerinde de kullanılmaya başlandı. Özellikle cilt kremleri içeriklerinde ileriki yıllarda bu ağacın meyve özünü sıklıkla görmeye başlayacağız, şimdiden müjdeyi vereyim.

AVOKADO
Bir tropikal meyve olan Avakado, uzun yıllar boyunca özellikle anavatanı olan Orta ve Güney Amerika’da hem lezzeti ile, hem de şifası yönünden mutfaklarda ve kozmetikte kullanılıyor. Ülkemizde bilinirliği ve yaygın olarak tüketilmesi ise çok uzun bir zaman öncesine dayanmıyor. Fakat özellikle cilt ve saç bakımı söz konusu olduğunda hemen hemen tüm kürlerde adından sıklıkla bahsedilir oldu. Avakado, tıpkı yukarıda saydığım besin ve bitkiler gibi, yüksek oranda antioksidan deposu. Aynı zamanda E vitamini, C vitamini, mineral ve lif yönünden de zengin. Cildin doğal parlaklığına kavuşması, canlanması, kırışıklıkların azalması, en önemlisi de nemlenmesi için ihtiyaç duyduğu pek çok madde avokadoda mevcut. Saç bakımında da saçların canlı ve parlak görüntüsüne yeniden kavuşmasında, saç derisinin gözeneklerinin açılması ve saç köklerinin beslenmesinde neredeyse doğanın bize verdiği en faydalı meyve diyebilirim. Ben evdeki şampuanların içerisine doğal avokado yağı ilave etmeye başladığımdan beri, röfleli saçlarım ışıl ışıl parlamaya başladı. Eskisi gibi kuru ve cansız değiller. Aynı şekilde avokado yağı içeren cilt bakım setlerini kullanıyorum, özellikle de gece yüz kremlerinde avokado yağı varsa, cildin uyku sırasında günün tüm birikmiş toksinlerini ve yorgunluğu atmasını kolaylaştırıyor. Sabaha capcanlı ve ışıldayan bir çift yanak ile uyanmak uzun zamandır hasret kaldığım bir şeydi. Sizlere de şiddetle tavsiye ediyorum. Kullandığınız ürünler doğal avokado yağı içermiyorsa, onlar bitene kadar içlerine birkaç damla ilave ederek kullanabilir, sonrasında ise yukarıda da saydığım tüm bu zengin içeriklere sahip, doğal, hayvanlar üzerinde test edilmemiş bir ürün gurubu araştırarak kendinize bir iyilik yapabilirsiniz ;)

CİLDİMİZ DEĞERLİ. CİLDİMİZ KİMLİĞİMİZ. CİLDİMİZ BİZİZ!
SEVGİYLE KALIN…



1 Ağustos 2017 Salı

ANNATTO (ANETTO) BİTKİSİNİN FAYDALARI

Evet, pek çoğumuz hala bu nadide ve değerli bitkiyi duymadı. Nedir bu Annatto?
Annatto, ya da ülkemizde bilinen adıyla Anetto bitkisi, Orta ve Güney Amerika bölgesinde yetişen, dikensi bir dış yüzeye sahip, içerisinde doğadaki en değerli doğal E vitaminini ve tocotrienolleri (hurma ve soya yağı, pirinç kepeği, arpa, çavdar ve buğday embriyosunda bol bulunan, E vitamini etkisi gösteren, alfa, beta, gama ve delta çeşitleri olan yan zincirleri doymamış bileşikler) barındıran mucizevi bir bitkidir. Ayrıca yüksek miktarda C vitamini de barındırmaktadır.
Yoğun olarak kırmızımsı bir rengi olan Annatto çekirdekleri, günümüzde toz halinde çok çeşitli dermatolojik ve dermakozmetik / kozmetik ürünlerde kullanılmaktadır. Ayrıca, gıda sektöründe de toz halinde gıda boyaları ve baharatlarda, soslarda kullanılan değerli bir organik içeriktir.
Peki, bu değerli ve eşsiz bitki, bizlerin sağlığına nasıl faydalar katıyor, gelin birlikte inceleyelim.

KANSER
Kanserli hücrelerin baş düşmanı antioksidanlardır. Biriken toksik maddelerin vücuttan uzaklaştırılması konusunda mucizevi etkileri vardır. Yapılan klinik çalışmalarda görülen, Annatto, içerdiği yüksek antioksidanlar ve Norbixin sayesinde, kanserli hücrelerin yayılmasını engelleme konusunda muhteşem birer savaşçıdır.

CİLT HASARLARI
Antioksidan yapısı ile, yıpranmış, yorulmuş ve yaşlanmış ciltte hızlı ve etkili bir onarıcı ajandır. Pek çok kaliteli cilt bakım ürünlerinde bulunmasının en önemli nedeni de budur. Kırışıklıklar, güneş yanıkları ve hasarları, cilt lekeleri, yıpranmış, kurumuş ve yorgun cildin onarımı, akne (sivilce) sorunları gibi ciltle ilgili hemen hemen tüm problemlerde içeriden dışarıya doğru etki ederek onarım ve bakım yapmaktadır.

BEL SOĞUKLUĞU (GONORRHEA) TEDAVİSİ
Annatto bitkisinin belki de en hayret verici etkisi, bel soğukluğu rahatsızlığının küründe olumlu etkileridir. International Journal of Pharmacy and Biomedical Research (Uluslararası Ecza ve Biyomedikal Araştırma Bülteni) ün 2014 yılında yaptığı yayında, topikal ve oral olarak uygulanan Annatto kürünün, bel soğukluğu rahatsızlığında iyileştirici etkileri açıklanmıştır.

GÖRME BOZUKLUKLARI VE GÖZ SAĞLIĞI
Yapılan araştırmalarda, Annatto bitkisindeki kırmızı renk pigmentlerinin yüksek oranda karoten (carotenoid) içermesinden kaynaklandığı açıklanmış. Bu anlamda bilinen en yüksek karoten içerikli turuncu renk havuçtan bile çok daha etkili biçimde göz sağlığına olumlu katkıları olduğu belirtiliyor. Özellikle katarakt risklerinde olumlu etkileri saptanmış.

KEMİK SAĞLIĞI
Bir bitkiden beklenmeyecek derecede yüksek oranda kalsiyum içeriği ile bilim dünyasını şaşırtan bir bitki Annatto. Kırıklar, kemik zayıflığı, kemik erimesi ve yaşa bağlı kemik hastalıklarında depolardaki kalsiyumun azalmasını engelleyerek kalsiyum takviyesi sağladığı da kanıtlanmış.

SİNDİRİM SORUNLARI
Yüksek lifli yapısı sayesinde hazımsızlık ve sindirim sorunları konusunda da etkili bir bitki Annatto.

GEBELİK VE DOĞUM KUSURLARI
İçeriğindeki folik asit sayesinde, bebeğin sağlıklı bir şekilde ana karnında gelişmesini sağlayan zengin bir forma sahip. Uzun zamandır gebeliğin olmazsa olmazı folik asit bilinci ülkemizde de yüksek düzeye ulaştı. Tüm dünyada, hamilelik kararı alan bayanlar, doktorlarının tavsiyesi ile gebelikten 3 ay evvel folik asit takviyesine başlıyorlar. Bu anlamda, Annatto da oldukça yeterli bir organik alternatif. (Kullanmadan evvel doktorunuza danışınız)

KARIN AĞRISI
Soğuk algınlığı veya benzer durumlar sonucu yaşanan karın ağrılarında, krampları rahatlatan, ağrıları dindiren bir yapısı buluyor. Çayı demlenebilir ya da sıcak bir içeceğe eklenerek tüketilebilir.

Bunca faydası bulunan bu nadide ve güçlü lokman hekim ile nasıl tanışabiliriz ve hayatımıza dahil edebiliriz? Bu soruyu sorduğunuzu duyar gibiyim.
Ülkemizde yetişmemesi nedeni ile, aktarlardan kolay temin edilebilen bir bitki değil, ne yazık ki. Eczanelerden de bildiğiniz üzere sentetik türevlerini içeren ilaçlarla temin edilebilir. Fakat, ilaç formları hiçbir zaman doğalının yerini tutamayacak ve yan etkiler yaratabilecek.
Amerika'da yaşayan akraba ve yakınlarınız varsa, mutfağınızda yemeklere katabileceğiniz öğütülmüş toz baharat formunu onlardan yollamasını rica edebilirsiniz. Ya da, benim kullandığım  %100 doğal gıda takviyelerinden edinebilirsiniz. Bu takviyelerin Türkiye'de de deposu var ve bakanlık onayları, helal sertifikaları ve tüm belgeleri mevcut.
Özellikle Omega3 kullanan dostlara önerim, organik balık yağlarının uzun süre aynı tazelikte korunabilmesi, bio yararlılığının %80 lerin üzerinde olabilmesi için muhakkak içeriğinde kaliteli E vitamini barındıran bir marka kullanılmalarıdır. Kullandığım üçlü gıda takviyesi ürünlerinden biri Omega3 kapsülü ve içeriğindeki doğal E vitamini Annatto bitkisinden elde edilmekle birlikte, yağda çözünen D ve A vitaminlerini de barındırmaktadır. Yani bir taşla 4 kuş vuruyorum :)
Şimdi fiyat konusunda sorularınız olacaktır, ki hemen söyleyeyim, ezcanelerden alabileceğiniz DHA EPA değeri yüksek, vitamin destekli herhangi bir Omega3 için ödeyeceğiniz bedelin belki de 4'te 1'i ne ürünü edinebilirsiniz. İncelemek isterseniz BURAYI tıklayabilirsiniz. Ayrıca sorularınız olursa yorum kısmından bana ulaşabilirsiniz.
Sağlık mühim. Kaybetmek istemeyeceğimiz tek varlığımız ve servetimiz. Tüm dünyada başlayan bir sağlık trendi var, biliyorsunuz. HASTALANMAMA TRENDİ. Bunun yolu da, toprağın artık veremediği değerli bileşenleri süper gıda takviyelerinden (%100 doğal olan, mümkünse SIVI formda) sağlamak.
Bitkileri tanımaya, kıymetlerini anlamaya ve hayatlarımıza nasıl bilinçli bir şekilde dahil edebileceğimize yönelik yazılarıma dönem dönem yenilerini ekleyeceğim canlar.
Şimdilik hoşçakalın, sağlığınıza dikkat edin ve birbirinizi sevin :)


12 Nisan 2017 Çarşamba

NONİ MEYVESİ NEDİR? / NONİ SUYU ( HİNT DUTU ) FAYDALARI

Güzel insanlar merhabalaarrrr :)
Enerji, sağlık ve zindelik dolu bir gün diliyorum hepinize.
Bugün, bir süredir üzerinde araştırmalar yaptığım çağın hastalıkları ile ilgili ziyaret ettiğim sitelerin ve kaynakların hemen hemen %60 ında karşıma çıkan ve beni de hakkında araştırmaya iten bir meyveden bahsedeceğim sizlere. Noni meyvesi, nam-ı diğer Hint Dutu.
noni meyvesi, noni suyunun faydaları, kanseri önleyen bitkiler, nitrik oksit, kalp krizini önlemek, adet sancısını kesen, serbest radikaller, en güçlü antioksidan, depresyon için doğal, hint dutu,Noni, binlerce yıldır barındırdığı besin değerleri sebebi ile şifalı bitkiler sınıfında yerini almış durumda. Başta bağışıklık sistemi olmak üzere, hücre yenileme, cilt sağlığı, enerji üretimi ve en mühimi ise, kök hücrelerinin mide asiti ile birleşiminde ortaya çıkarttığı NİTRİK OKSİT gazı üretimi ile pek çok alanda sağlığa sihirli değnek ile dokunan bir meyvedir Noni. Anavatanı Hawaii adaları ve tropikal kuşak (Çin ve Hindistan dahil). Çok eski yıllarda bu bitkinin faydası keşfedilmeden evvel boya maddesi üretiminde kullanılırmış. Sonradan içeriği keşfedilince, sağlıklı besinler listesinin baş sıralarına yerleşmiş.
Az evvel de bahsettiğim gibi, Nitrik Oksit üretimi ile ilgili bir bağlantısı var bu meyvenin. Önce sizlere belki de ilk kez duymuş olduğunuz (ben de yakın zamana kadar bilmiyordum) bu molekülün ne olduğunu kısaca anlatmak istiyorum.
1998 senesiydi, ben Fen Lisesi son sınıf öğrencisiydim, derslerimizin çoğu laboratuvarda deneyler yapmak, TÜBİTAK için fareler üzerinde serbest radikallerle ilgili projeler hazırlamakla geçiyordu. Hal böyle olunca, bilim alanındaki gelişmeleri ve makaleleri de yakınen takip ediyor oluyorsunuz. O dönem hatırlıyorum, uluslararası yayınlarda NOBEL ödülleri yayınlanıyordu ve bir grup bilim adamı YAŞAM MOLEKÜLÜ keşifleri ile Nobel ödülünü almışlardı. Bu molekül, Nitrik Oksit idi. İnsan vücudunda 24-25 yaşına kadar maksimum seviyede salgılanan, sonrasında oranı gittikçe azalan ve dolayısıyla yaşlanma belirtileri ve hastalıkların başlamasına uzanan bir hikayesi var. Bedenimiz için Oksijenden bile daha kıymetli, ki normal koşullarda Oksijensiz ortamda en fazla 3-4 dakika kadar yaşayabiliyoruz, ancak Nitrik Oksit salınımı durduğu andan itibaren en fazla 15-16 saniye kadar yaşamayı başarabiliyoruz. Sanıyorum şu anda hepimiz ne kadar önemli bir molekül olduğunu anlamış bulunmaktayız.
Şimdi, peki kendi bedenimizin ürettiği bu Nitrik Oksiti nasıl artırabiliriz sorusu geliyor akla hemen. Normal koşullarda dışarıdan sentetik olarak bazı hastalıklarda ilaç formunda veriliyor aslında. Pek çoğumuzun ailesinde ya da bizzat kendisinde yaşadığı kalp hastalıkları ve kardiyovasküler sistemde kullanılan dil altı haplarının ana maddesi sentetik Nitrik Oksittir. Kalp krizi gibi durumlarda acil müdehale için kanın Oksijen taşıma kapasitesini desteklemek adına da verilir. Bir de Viagra tarzı gençlik becerilerini kazandıran ilaçların ana maddesidir Nitrik Oksit. İşte, aslında hayati önem taşıyan bu tip konularda dışarıdan ilk müdehaleyi sentetik formu ile alıyoruz. Ancak, yapılan ciddi klinik araştırmalar diyor ki, Noni meyve suyu ile mide asiti birleştiğinde, gerçekleşen reaksiyon ile bedeniniz tamamen doğal olarak Nitrik Oksiti üretiyor. Yani sentetik değil, dışarıdan takviye değil, otomatik olarak gençlikte olduğu gibi kendisi üretiyor bu molekülü. Bu sizce de müthiş değil mi?
noni meyvesi, noni suyunun faydaları, kanseri önleyen bitkiler, nitrik oksit, kalp krizini önlemek, adet sancısını kesen, serbest radikaller, en güçlü antioksidan, depresyon için doğal, hint dutu,
Şimdi aşağıda Noni Meyvesinin ve Noni suyunun kanıtlanmış faydalarını maddeler halinde sizlerle paylaşmak istiyorum:

- Bağışıklık sistemi:Vücudun hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı savaşma konusundaki doğal yeteneğini güçlendirmek suretiyle bağışıklık sisteminin destekler ve geliştirir.
- Dolaşım sistemi: Aynı zamanda vücudun DNA’ya zarar veren serbest radikallerden kurtulmasına yardımcı olan potansiyel bir antioksidandır. Ayrıca, yüksek kan basıncını, kan damarları problemlerini, düzensiz kalp atışlarını ve kalp problemlerini tedavi etmek için de kullanılmaktadır.
- Metabolizma sistemi: Enerji seviyenizi ve canlılığınızı artıran metabolizma sistemini destekler.
- Sindirim sistemi: Uygun bir şekilde sindirimi destekler ki, bu da hücrelerin besinleri absorb etme şeklini geliştirmesi demektir.
- İskelet sistemi:Ağrılı mafsalların, artritin, burkulmaların ve cilt sağlığının tedavisindeki faydaları ispatlanmıştır. (http://www.ekonomidunya.com/yazarlar/dilek-kiremitci/yeni-bir-antioksidan-bulundu-noni/820/)
Ayrıca, anksiyete ve depresyon tedavisinde kullanılan pek çok antidepresanın etken maddelerini doğal olarak bünyesinde bulundurduğundan, düzenli tüketimi ile mental iyileşmeye destek vererek ilaçların azaltılması ve kesilebilmesini sağlıyor. 
Kısa bir süre öncesine dek ülkemizde tedariği mümkün değildi Noni meyve sularının. Ancak, faydalrı üzerine kanıtlanan bilimsel araştırmalar arttıkça, elbette ki ülkemize de farklı markaların girişi başladı. Ben kendi kullandığım damla formundan olağan üstü memnunum. Dil üzerine damlatıldığından kana hemen karışıyor, etkisini de birkaç gün gibi kısa bir sürede gösteriyor. Kendimi kobay olarak kullandıktan sonra :) aileme, eşime, anneme, babama ve tüm arkadaşlarıma önerdim, hediye ettim ve faydalanmalarına vesile oldum. Vücutta hiçbir yan etkisi yok, böbrek veya karaciğerde birikme yapmıyor, doz aşımının hiçbir zararı da yok. 
Çok kısaca ürünün bana yaşattığı faydaları sıralamak istiyorum ki, bu sayfaya ulaşmışsanız muhtemelen bu sıkıntılardan bir veya birkaçı sizde ya da bir sevdiğinizde vardır. Bakın süreleriyle yaşadığım değişimleri aktarayım size:
İlk 4 gün
Periyotlarım 13 yaşımdan bu yana ağrılı, ödemli ve uç noktada asabiyet ile geçiyordu. Noni içeren damlayı kullanmaya başladığım 4.günümde 24 senedir ilk kez hissetmeden periyot evresini yaşadım, ağrısız, ödemsiz, asabiyet yaşamadan ve en önemlisi de kesintisiz. Normal koşullarda arada kesintiler yaparak 6-8 gün gibi uzun süren ve her ayımı mahveden bu dönemi 4 gün gibi kısa bir sürede sıfır sıkıntı ile atlattım. Hissetmeden bu süreci ge.irmiş olduğum için inanamayıp bir sonraki periyoda bakmak için düzenli kullanmaya devam ettim. Aşağıda 2.periyottan da bahsedeceğim.
İlk 7 gün
Yataktan sürünerek kalkmak, gün ortasında enerjimin tükenmesi, uyku hali tamamen ortadan kalktı.
İlk 10 gün
Yıllardır masa başı işleri yaptığım için müzmin ve kronik hale gelmiş olan bel, boyun ve üst sırt ağrılarım yok olmaya yakın hale geldi.
İlk 15 gün
21 yıl devam edip bundan 10 sene evvel vedalaşmış olduğum sedef hastalığı, bundan 4 sene evvel el tırnaklarıma sirayet etmişti. Tırnaklarımın içleri (altları) boşalmaya başlamıştı. Öyle ki, tırnaklarımı kaybedeceğimi düşündüğüm hale kadar ilerlemişti bu boşalma. Ağrılar yaşıyor, bu nedenle ellerimi, parmaklarımı rahat kullanamıyordum. 15 günlük düzenli kullanımda tırnaklarımın altları neredeyse tamamen dolmuştu ve uzatabilir hale gelmiştim.
İlk 20 gün
Karpal tünel sendromundan muzdarip olduğum için, sağ el bileğimi yoğun işlerde yorduğumda parmaklarımda uyuşma ve tüm kolumda ağrılar oluşuyordu. Sendrom neredeyse bu 20 gün içerisinde hiç yaşamadım. Mutfak işleriyle haşır neşir olanlar bilirler, kek çırpmak, tencerede sürekli yemek karıştırmak, ya da örgü örmek gibi bilek gücüne dayalı işlerde karpal tünel anında hayatınızı karartır. Bu süreçte nice misafir ağırlayıp nice kekler, muhallebiler pişirdim, çok şükür ki hiç canım yanmadı.
ilk 35 gün
2.periyotumu da aynı rahatlıkla ve sıfır sıkıntı ile atlattım, şu anda bu satırları yazarken bile gözlerim doluyor ki, bu dönemleri sıkıntılı atlatan bayanlar çok iyi bilirler, her ay aynı işkence ile o 4 haftalık sürecin neredeyse 10 günü (önceki 3 günlük asabiyeti de katarsak) heba olur, zehir olur insana. Ne tatilinin tadı kalır, ne işine kendini verebilirsin. Bu dönemi bana yaşattığı için ayrı bir duygusal bağım oldu damlama karşı. Periyot dışında, aşırı dökülen saçlarımın dökülmesi azaldı, yeni saçlar çıkmaya başladı, hepsi kısa kısa fark ediliyor alın ve tepe bölgemde. Ayrıca yağlı ve akne potansiyeli olan bir cildim var ve bu ürünü kullandığım süre boyunca hiç akne oluşmadı. Bunu da yine yaşayan bilir. 
Kısacası, vücudumun damarlarının açıldığını ve rahatladığını bizzat hissediyorum, kanımın oksijen taşıma kapasitesinin arttığını oksijen saturasyon aletinde yaptığım ölçümlerde gözlemledim, buna bağlı olarak enerjim arttı, uyuşukluğum kayboldu, moral yönünden pozitife hızlı bir sıçrayış yaşadım ve yaşıyorum.
Bu tip sıkıntılarınız varsa, tavsiye edebileceğim ve hayatıma resmen canlılık ve sağlık getiren bu damlayı şuradaki adresten inceleyebilirsiniz. Bana sorularınız olursa buradan ulaşabilirsiniz. (not: küçük bir kafede içeceğiniz bir fincan kahve kadar bir bütçe ile günlük Noni ve nitrik oksit faydasına sahip olabilirsiniz.) Biz insanlar, belli bir süre birlikte yaşadığımız sıkıntılara ve sağlık sorunlarına alışıveriyoruz. Onları hayatımızın bir parçası, bir uzvumuz olarak görmeye başlıyoruz. Onlar bir süre sonra bizim sırtımızda kambur, hayat kalitemize vurulan bir hançer, yaşantımızın tadını çıkartmamıza hep birer bahane olmaya başlıyorlar. Lütfen bunu yapmayalım. Doğa, inanılmaz bir dizayn. Muhteşem bir organizasyon adeta. Doğada çaresi olmayan hiçbir sıkıntı bu fani bedenimize uğramaz zaten. Bir şeyimiz varsa, onun çaresi doğada muhakkak vardır. Ya henüz bulunmamıştır, ya da bizim karşımıza çıkmamıştır. Ama inanın, çaresiz hiçbir dert yoktur.
Benim yaşadığım faydayı, bu büyük şifayı sizin de yaşamanızı isterim. Noni meyvesini bir şekilde hayatınıza dahil edin. Bakın, birkaç sene sonra bu meyvenin adını daha fazla duymaya başlayacağız. Yurt dışından çok fazla makale ve yayın takip ediyorum. Bu araştırmalar daha da ileri boyutlara taşınacak ve belki de şu anda çaresi bulunamayan pek çok hastalığa Noni ile çare bulunacak. İster verdiğim linkten, isterseniz kendi araştırmalarınızdan sonra ulaşacağınız farklı kaynaklardan (güvenilir, testlere tabi tutulmuş ve raporları yayınlanmış, onaylı ürünler olması koşulu ile) Noni meyvesini yaşamınıza dahil edin lütfen. Deneyimlerinizi de benimle paylaşırsanız çok memnun olurum.
Şimdilik aktaracaklarım bu şekilde. Daha fazla fayda ve olumlu kaynak ile eklemeler yapabilirim bu yazıma. Çünkü beni çok etkiledi ve etkilemeye de devam edecek anlaşılan.
Kendinize çok iyi bakın, sağlıklı yaşamak için minicik çabalarınızı biriktirmeye devam edin güzel insanlar. Gençken yapılan minik yatırımlar, sağlıklı ve rahat bir yaşlılık dönemi geçirmemiz için bize yardımcı olacaklar. Hepiniz değerlisiniz.


20 Mart 2017 Pazartesi

YAŞAM MOLEKÜLLERİ

blueberry yabanmersini
Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba güzel insanlar :)
Bir süredir blogla ilgilenemedim. Hayat garip, hele ki yaş 35 i geçtikten sonra daha da garipleşiyormuş, öğrendik. Yakınları kaybetmek, insanları yitirmek, şehirlerden kaçmak, doğumlar, hastalıklar ve başka türlü türlü olaylarla savrulabiliniyormuş. Neyse, şimdi nekahat dönemini de geride bıraktık, çok şükür. Artık dimdik ayaktayız, yolumuza da emin adımlarla devam ediyoruz ;)
Bugün size beslenmenin aslında sağlıkla eş anlamlı olduğunu idrak edişimden bahsedeceğim. Vücudumuza giren her bir lokmanın aslından bizi ileride nasıl bir yaşlılığın bekliyor olduğunu şekillendirdiğini öğrendim. Bugün, paketli ürünlerden radyasyondan kaçar gibi kaçıyor olduğumuzun farkındayım. Peki, ya evde yaptığımız yemekler, reçeller; pazardan aldığımız sebzeler, meyveler; mandıralardan aldığımız sütler, peynirler doğal mı?
Bir kaç örnekle bu soruya yanıt vermeye çalışayım.
Geçenlerde bir arkadaşla sohbet ediyorduk. Dayısı memleketleri Diyarbakır'da çiftçiymiş. Geçtiğimiz yaz hayatında yediği en tatlı, en mis kokulu kavuna rastlamış. O kadar beğenmişler ki, hemen çiftçiliğin mahareti ile kavunu çekirdeğinden yeniden yetiştirmeye karar vermiş. Neticede çiftçi adam, toprağı da, tohumu da, ekmeyi de biçmeyi de en güzel o bilir. Velhasıl, çekirdekleri gerekli uygulamaları yaparak tarlasının bir köşesine ekmiş. Gel gelelim filizlenen kavun, vermiş meyvelerini. Fakat, meyve ne yazık ki o bal gibi kavun değil, bildiğiniz yaban hıyarı çıkmış. Bildiğiniz koca kofti bir hıyar arkadaşlar. İnanabiliyor musunuz? Yani işin özü, çiftçi bile elindeki mahsülün devamını getiremiyor, her sezon yeniden hazır mamül alıyor ya da tek sezonluk fide alıp dikiyor. Rezalete buyurun.
noni fruit nitrit oksit
Bir diğer örnek de yine annemin Urla'daki bahçesinde yaşanıyor. Annem domatesti, biberdi, kabaktı, patlıcandı, karnabahardı aklınıza ne gelirse yetiştiriyor. Ve fakat, sezon bitiyor, devamı gelemiyor. Çok hızlı bir şekilde mahsül veren fideler hem hemencecik ölüyor, hem de ürünlerde ne koku var, ne de küçüklüğümüzün tadı. Şimdi, çiftçisi emeklisi, bu memleketin tarlasına ektiğini bir daha yiyemiyorken hangi tohuma, hangi toprağın verimine, hangi suyun mineraline ORGANİK diyebiliriz ki? Dünya sağlık örgütü barın barın bağırıyor. Toprak bitti, hava kirli, sular çekiliyor diye. Ozonda hala koca bir delik, egzos dumanı, bacaların isi, sanayinin pisi derken DÜNYA ÜZERİNDE DOĞALLIĞI KORUNAN 1 M2 TOPRAK KALMADI. Gözünüz aydın.
Duyduklarımın üzerine bir de yaşadıklarım eklendi. Babam kadar sevdiğim kayınpederimi akciğer kanserinden kaybettik. Hem de ayakta, sapasağlam girdiği hastaneden 16 gün sonra naaşı ile ayrılarak veda ettik kendisine. Eskiden, ben çocukken, hatırlıyorum da konu komşu beş çayına toplanırdık evlerde. Herkes teeee uzaktaki, hatta dıdısının dıdısının dıdısının tanıdığı 80 yaşındaki dedenin ya da ninenin kanserden vefat ettiğini falan anlatırdı öyle kulaktan dolma. Biz de vah vah, tüh tüh der geçerdik. Aradan sadece 20-30 sene geçti, bugün hangimizin ailesinde bir kanser vakası yaşanmıyor? Hangimiz bir yakınını kanserden yitir miyor? Ya kalp krizi? Aynı rengin laciverti değil mi? Peki ya çocuklarımız? Bağışıklık sistemi, adı batasıca, her kış ayrı bir virüs, her bahar ayrı bir mikrop, bakteri yiyip tüketmiyor mu yavrularımızı? Aşılar da kar etmiyor. Garip garip adları var salgınların. Üstüne bir de eski salgınlar hortladı; yok kızamıktı yok su çiçeğiydi.
Soruyorum size beyler bayanlar: NEREYE GİDİYOR SAĞLIĞIMIZ?
omega3 omega 3Obezitede tüm ülkeler yarış içerisinde. Neden? Yemek yiyoruz, ama 2 saat sonra yeniden acıkıyoruz. Yiyoruz yiyoruz doyamıyoruz. Yediklerimiz gerçek BESİN değil çünkü. Bir araştırma der ki, 1985 senesinde Türkiye'deki bir elmadan alınan vitamini, 1998 senesinde ancak 5 elmadan temin edebilir hale gelmişiz. Bir insanın ihtiyacı olan OMEGA3 ü alabilmesi için günlük 3 kg ceviz ya da 13 kg hamsi tüketmesi gerekiyormuş. Nerede organikgiller peki? Yok. Hepsi fasafiso.
Ben uykudan kendimi alamıyordum şu geçtiğimiz aya kadar. Akşam saat 10 yatağa kon, sabah 7 de sürünerek kalk. Oğlanı okula götür geri gel vur kafayı teee 12 lere kadar yine uyu 3-4 saat. Doyamıyorum uyumalara. Neden? Metabolizma yavaş, beden ve organlar besinlerden ihtiyacı olan elementleri karşılayamıyor. Hormonlar doğru dürüst salgılanamıyor, ruh hali diplerde, mutsuzluk, depresyon, anksiyeteler, daha yazayım mı? İçinize fil oturdu değil mi?
durun canım, hemen yerleşmesin o fil. Dünyada güzel gelişmeler de oluyor. Bilim sağolsun. İnsanoğlu kendi pisliğini yaşayacak başka yer olmadığını anladıkça yine kendi temizlemeye çalışıyor. Elbette bizden değil de, teknolojiye ve bilime gereken önemi veren ülkelerden çıkıyor çözümler yine.
Bakın, dünyanın ekvator hattında kuraklık, açlık, savaşlar, bereketsizlik süregelsin; soğuk iklimlerde hala sapasağlam yaşayan kabileler ve bozulmadan tohumunu geleceğe aktarabilen vahşi meyveler ve sebzeler var. Bu ulaşamadığımız tüm değerli vitamin, mineral, antioksidan, folik asit ve en önemlisi 1998 de YAŞAM MOLEKÜLÜ adı verilerek keşfedenlere NOBEL ödülü kazandırmış olan NİTRİT OKSİT bilim ile buluşunca elimizin altına kadar gelebiliyor. Hayatımın kalitesini değiştiren, beni yeniden uykunun pençesinden kurtaran, bağışıklığımı güçlendiren, fazla yağlarımdan ve ödemlerimden beni kurtaran, kısacası bana KALİTELİ GENÇLİĞİMİ yeniden kazandıran bu değerlere bir tesadüfle, ya da tesadüf yoktur diyorsanız kuvvetli isteğimle ulaştım. Şimdi benim gibi tüm sevdiklerim de bu şifadan nasibini alıyor. Oğlum dahil tüm ailem ve yakın arkadaşlarım benimle birlikte güçlendi, düzeldi. Zaten sigaraydı, şehirin pisliğiydi, stresti bizi karartıyor, bari vücudumun benim kontrolümde olmayan işleyişine bir saygı duyayım, bir destek vereyim, bir omuz atayım diyorsanız tıpkı benim yaptığım girişimde bulunun ve İŞTE TAM BURAYA tıklayın mouseu, Hatta şuracıktan da bir video izleyin derim, bakın neler ne işler görüyor bedenimizde? İnceleyin, araştırın, okuyun, sorun, bana yazın, bilenlere danışın, doktorunuza koşun (ticari kazanç elde eden ve hipokratı iplemeyen bir doktorunuz olmadığını umud ederek diyorum bunu) ve deyin ki: ''Yahu! Bu bu nedir bu? Gerçekten bu kadar doğal olup da bu kadar çok işe yarayabilen ve bu kadar çabuk etkili olabilen bir cevher olabilir mi?'' Lütfen her reklama, her çığırtıya kulak asmayın.  Profesör olup da ''tatlı yemeyin, su içmeyin, balık tüketmeyin'' diyen her zat-ı muhtereme secde etmeyin, siz şu anda bu satırları okuyorsanız, internet denen çağın bilgi deposunu da okuyabiliyorsunuz demektir. Aynı şekilde, her tü kakaya da amenna etmeyin, bizzat kendi adınızı soyadınızı yazsanız bile en az 3-4 sayfa şikayetvar metnine rastlarsınız. Bir baş ağrısı neden olur yazsanız google sizi ileri evre kansere kadar sürükler. Olumlu olumsuz yorumlarla değil, kulaktan dolma sözlerle de değil, AKLINIZ, SAĞDUYUNUZ ve BİLGİ OKUMA KABİLİYETİNİZ ile hareket edin. Soru sorun, lütfen! Bana ya da bir bilene sorular sorun, neyin faydalı neyin faydasız olduğunu ne komşunuz, ne arkadaşınız ne de işin sadece mangırında olanlar bilebilir. Sadece yaşanmış tecrübeleri olanlar ve gerçek dostlar, gerçek bilenler, sevmeyi ve bilgiyi paylaşmak için çıkar gütmeyenler bilir.
Yazımda açık link vermiyorum. Marka, ürün, isim, şahıs adı kullanmıyorum. Gerçekten faydaya ihtiyacı olana faydaya ulaşabileceği bir kapı aralıyorum sadece. Elimi uzatmaya gayret ediyorum güzel insanlar. Yazıma rahatsızlık vermeden gömüyorum hayatımı düzenleyen ve ulaştırmak, yaymak istediğim sağlık kaynağını.
PS: Keşke sevdiklerimi yitirmeden evvel de tanışmış olsaydım bu kaynakla...

SAĞLIK ŞU FİZİKSEL DÜNYADA ELİMİZDEKİ TEK VARLIĞIMIZ. KAYBETMEDEN EVVEL KORUMAYI BİLELİM. LÜTFEN KENDİNİZE DİKKAT EDİN, SAĞLICAKLA KALIN. SİZİ SEVİYORUM.